2 Mart 2008 Pazar

Ars longa vita brevis / Sanat sonsuz, yaşam sonlu

AÇIK KİTAPLI ÖLÜDOĞA: "Yirminci yüzyılın ünlü İspanyol ressamlarından Juan Gris'nin 'Açık Kitaplı Ölüdoğa' adlı bir yağlıboya resmi vardır. Bir küçük masa ortasında kocaman bir kitap, silik yazılı sayfaları bize bakarcasına açılmış durur," diyordu Okuma Uğraşı adlı kitabının önsözünde Akşit Göktürk.

"Açık Kitaplı Ölüdoğa": "bir masa ortasında kocaman" bir kitap... Silik yazılı sayfalarıyla, "bize bakarcasına açılmış duran" bir kitap... İnterneti biraz dolaştım, Gris'nin bu tablosunu bulmak için... Bulamadım.

1988'de yitirdiğimiz Göktürk hoca, yazdıklarıyla beni çok etkileyenler arasındadır. Kitabına önsöz yazarken, "Açık Kitaplı Ölü Doğa" sözcükleriyle girmiş olması beni çokça düşündürdü. Gris'nin internette bulduğum "Kitap" adlı tablosunu ekleyebildim bu yazıma. Göktürk'ün sözünü ettiği Gris resmini aramayı sürdüreceğim.

Ölüdoğa resimleri üzerine birkaç bilgimiz olsun. Sonra dönelim Göktürk hocanın demek istediklerine...

MEMENTO MORİ: Doç. Dr. Ahmet Kamil Gören (İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Genel Sanat Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi), "Avni Lifij ve Türk Resminde İlk Vanitas" başlıklı yazısında ölüdoğa resimleri üzerine şunları söylüyor:
"16. yüzyılda gelişen ve 17. yüzyılda giderek yaygınlaşan, yaşamın kısalığını, dünyanın geçiciliğini, ölümün kaçınılmazlığını çeşitli simgelerle anlatan ölüdoğa türündeki resimlere, 'boşlukların boşluğu/hiçliklerin hiçliği' anlamına gelen Latince kökenli 'vanitas vanitatum' ifadesinden türeyen sözcükle 'vanitas' adı verilmektedir. Çiçek, meyve, ölü hayvan ve kurukafayla betimlenen vanitaslar, yaşamın kısalığı, hiçliği, geçiciliğini vurgulayan 'memento mori' (öleceğini/ölümlü olduğunu unutma) gerçeğini hatırlatmaktadırlar."


Göktürk hocamız, "Açık Kitaplı Ölüdoğa"daki, "çevresinde gündelik yaşamdan nesneler; bir pipo, bir peçete, bir şarap kadehi, sırtı bize dönük yalnızca tepesi görünen bir başka kitap, bir salkım üzüm, kavun ya da armut benzeri kesik bir meyve," diyerek anlattığı kitabın bütün kitaplarla paylaştığı bir özellikten söz ediyor. Vitrinlerde alıcı ve okurları bekleyen binlerce kitabın durumuna benzetiyor onun durumunu da: o da, öbürleri gibi "bilinen bir dünyanın ortasında" duruyor diyor. Kitapların, bütününü bilmediğimiz belli belirsiz bir dünyanın taşıyıcıları olduğunu belirten Göktürk hoca, onların içlerindeki mürekkep lekelerini anlamlandıran okura getiriyor sözü. Okur önüne çıktıkları kapaklarıyla "duygu çelen" kitaplar, okurlarını bulduklarında, içerdikleri dünyayı açmaya başlar diyor... Ancak "açık kitap"ların sayfalarının, okur açısından daha da etkileyici, kışkırtıcı olacağı açık.


KURUKAFALI KİTAPLI ÖLÜDOĞA: İşte tam burada, Gören'in "masa üzerinde yer almayan kaç ölüdoğa anımsıyoruz?" diyerek bence, okur-yazar bağlamında çok önemli bir soruyu da içinde barındıran yazısında yer alan, Avni Lifij'in 1905'te yaptığı "Kurukafalı, Kitaplı Ölüdoğa" adlı resmine bakmak gerekiyor bence. Bakalım...

"Masa" çok önemliyse bu tür resimlerde, ilerde yapılacak (çoktan yapılmış olduğunu düşünmek de olası) "ölüdoğa" resimlerinin üzerinde "bilgisayar"ları da görebiliriz. HD, CD, DVD, floppy disk vb bellek ortamlarını da.

Güdümüne kapılınacak, izi sürülecek, birbiriyle bağı olan böyle ne çok konu vardır kim bilir? Masalar, kitaplar, resimler, yazılar. Ve: "boşluklar..."